25 Eylül 2013 Çarşamba

Engin Işık ABANOZ Yüksek Lisans Tezi

Engin Işık ABANOZ Yüksek Lisans Tezi

Tezi Hazırlayan : Engin ışık AbanozTezin Konusu: "Orta Yaş Sedanter Obez Bayanlarda Pilates Egzersizlerinin Kan LipitLeri ve Fiziksel Parametrelerine Etkileri"Danışman: Doç. Dr. Serkan Hazar Yer Bilgisi: Niğde Üniversitesi · Sosyal Bilimler Enstitüsü · Beden Eğitimi ve Spor Bölümü · Beden Eğitimi ve Spor Anabilim Dalı · 

Konu Başlıkları: Spor · Sağlık Eğitimi · Eğitim ve ÖğretimDizin Terimleri: Obezite=Obesity · Sağlık=Health · Fiziksel aktivite=Physics activity · Spor faaliyetleri=Sport activities · Spor fizyolojisi=Sport physiology · Spor eğitimi=Sport education · Sedanterler=Sedantary · Kadınlar=Women · Pilates=Pilates · Egzersiz=Exercise

ÖzetBu çalışma, 8 haftalık pilates egzersiz programının orta yaş sedanter obez bayanların fiziksel uygunluk ve kan değerleri üzerindeki etkisini incelemek amacı ile yapılmıştır. Çalışmada, obez tanı kriterlerine uygun orta yaşlı 15 sedanter bayan gönüllü denek olarak seçilmiştir. Deneklerin yaş ortalamaları 40 ± 3,251 yıldır. 8 hafta boyunca deney grubuna haftada 3 gün 55 dakika süre ile pilates mat-work egzersiz programı uygulanmıştır. Çalışma süresince farklı bir egzersiz programına katılmamaları konusunda uyarılmışlardır. Tüm deneklerin pilates programı öncesi ve sonrası, vücut ağırlığı, vücut yağ yüzdesi, vücut yağ ağırlığı, yağsız vücut ağırlığı, vücut kitle indeksi, Total-K, HDL-K, LDL-K, Trigliserit ve bel çevresi değerleri alınarak, çalışma sonunda ön ve son test değerlerinin anlamlığı istatiksel olarak analiz edilmiştir. Çalışma sonucunda, katılımcıların ağırlık değerleri 86,960±5,041’den 86,080±4,735’e, vücut yağ yüzdesi değerleri 30,8600±2,19538’den 30,620± 2,5978’a, vücut yağ ağırlığı değerleri 27,1813±2,9775’dan 26,532±3,4159’a, VKİ değeri 36,3473±3,1343’den 36,333±2,942’a, toplam kolestrol değerleri 174,6±12,7155’dan 167,866±10,643’a, LDL-K değerleri 122,733± 14,47’den 114,00±10,67’e, Trigliserit değerleri 114,93±14,601’den 106,93±13,068’e, bel çevresi değerleri 100±6,2735’den 99,060±5,9126’e düşüş göstermiştir. Program öncesi ve sonrası HDL-K değerlerine bakıldığında ise 51,866±4,64’den 52,53±5,282’e yükselme gözlenmiştir. Sonuç olarak elde edilen değerler istatiksel açıdan analiz edilmiş, anlamlılık derecelerine göre değerlendirilmiştir.Anahtar kelimeler; pilates, sedanter bayan, obezite, egzersiz






The purpose of this study was to assess the effect of 8 weeks regular Pilates mat-work exercises program on physical fitness and blood lipid results of middle aged, sedentary obese women. 15 middle aged sedentary obese women were voluntarily chosen according to the obese determine criteria. The average age of group was 40 ± 3,251 years. Subjects in exercise group performed three exercise sessions per week and each session lasted 55 minutes during 8 weeks. They were warned that not to join the different exercise programme. All participants, height, weight, waist-hip ratio, VKI, body fat percentage and blood lipids (Total-K, HDL-K, LDL-K, and Triglyceride) were measured by using standardized field and laboratory tests before and after exercise programme. As a conclusion, it was founded that there was a decrease at weight from 86,960±5,041 to 86,080±4,735, body fat percentage from 30,8600±2,19538 to 30,620± 2,5978, body fat weight from 27,1813±2,9775 to 26,532±3,4159 , BKI from 36,3473±3,1343 to 36,333±2,942, Total-K from 174,6±12,7155 to 167,866±10,643 , LDL-K from 122,733± 14,47 to 114,00±10,67, Triglyceride from 114,93±14,601 to 106,93±13,068, waist-hip ratio from 100±6,2735 to 99,060±5,9126. HDL-K values had increased from 51,866±4,64 to52,53±5,282. Valued in accordance with the level of significance statistically analyzed.Key words; pilates, sedentary women, obesity, exercise


" YÖK ün ilgili sayfasından tezimle ilgili detayları görebilirsiniz"http://tez2.yok.gov.tr/

BAYANLAR İÇİN İDEAL VÜCUT TİPİ VE ÖLÇÜSÜ NE OLMALIDIR


BAYANLAR İÇİN İDEAL VÜCUT TİPİ VE ÖLÇÜSÜ NE OLMALIDIR


İdeal vücut ölçüleri, herkesin de tahmin edeceği gibi bugün dünya standart ölçüleri diye MANKEN boyutuna getirilen fikirler ve görüntülerden oluşmuştur. Acaba gerçektende bir bayanın ideal vücut ölçüleri bu standartlar ölçüsünde mi olmalıdır?
1900’lü yıllarda Avrupalı modacıların “ideal bayan görüntüsü” yaklaşımını fotomodel ve podyum gösterisi olarak teşhir etmeleri sonucunda erkek ve kadınların zihinlerinde vücut ölçü ve görselliği ortaya çıkmaya başlamıştı.
Bu arzuları kabul ettirmek için ağır yol alınmışda olsa, çok zor olmadı. Erkeklere çıplak bayan teşhir etmek, zaten ziyadesiyle ilgi çekecekti. O günlerde iri kemikli ve dolgun bayanlar kabul görülüyordu. 1950’li yıllardan sonra moda kavramı ve ideal bayan görüntüsü değişmeye başladı. İncecik bel, iri göğüs, estetik kalça ve ince bacaklar kesinlikle eleştirilir ve idealliğin sınırına bile yaklaşamazdı. Öyle zamanlar olurdu ki, 90 kilogramlık bayanlar bazen ideal gösterilirdi.
1890 senesinde Amerika'da ideal bayansıl görünüm olarak ortaya attıkları BAYAN görüntülerinde ortalama vücut ağırlıkları 90kg civarındaydı.  Buna örnek olarak Lillian Russell gösterilebilir. 1950'li senelerden sonra bu konuda değişimler hızlı bir şekilde ilerledi. Playboy Centerfold-Models grubu, erkekleri çekmek adına ideal bayansıl görünüm olarak çektiği çıplak bayan resimlerini dünyaya tanıttı. Buna destekli çalışmalarda Miss World yarışmacıları olmuştu ve bu sayede iki şekil ortaya atıldı. Birinci şekil de ideal bayan görüntüsü ve ikinci şekilde hem ideal hem de seksi bir görüntü. Bugün ise hala zayıf vücutlu bayan görüntülerinin ideal bayansıl görüntü olduğu anlayışı vardır. Fakat bu anlayışa zaman zaman eklemeler sunulmaktadır. Örneğin bir bayan 160 ya da 155 olabilir hatta çok güzelde olmayabilir ve bilakis vücudu ideal sınıfına da girmeyebilir. Fakat bu bayan göğüs ya da makat bölgelerinin hacimli ve erkeklere cazip gelecek şekilde teşhir edilirse, tüm dillerde ideal ya da "hayalindeki bayan resmi" sloganıyla erkeklere hoş gösterilebiliyor. Erkeklerin bu tip bayan ölçülere ilgisinin artması ile birçok bayanların göğüs büyütme ve kalça genişletme ya da makat bölgesini form altına alma gibi yanlış adımlara yöneliyorlar. Zayıf karakter ya da aslı olmayan bayansıl görüntüler için birçok genç bayanların psikolojikmen etkilendiği ve usulsüz diyet çemberine girebildiği görülmüştür. Psikolojik uzmanların bu konuda hemfikir olması aslında büyük bir fayda olarak da görülse maalesef bu sorunun önüne geçmek imkânsız denecek kadar zordur.
 1990’lı yıllardan bugüne kadar bir bayanın ideal ölçüleri 90-60-90 yada manken görüntüsü şeklinde “ideal form” ambalajlanmıştır. Sizce her bayana bu ölçüler verilebilir mi? Kime göre neye göre ideal ölçüsü?

İdeallik ne ile ölçülür?
Bir bayana nezaket gereği zayıf bir vücudu yakıştırabilirsiniz. Zayıflığı yakıştırdığımızda bu her bayanı kapsamamalıdır. Aksi takdirde ciddi bir paradoks çerçevesi oluşur. Her bayanın genetik ve gelişme sürecindeki vücut şekillenmesi farklı olabildiği gibi, ister istemez her bayana aynı vücut ölçüsü aynı güzellikte oturmayacaktır. Standart ideal ölçüm cetvellerinde 167 boyunda olan 20 yaşında bir genç kızın vücut ağırlığı 58kg olması gerekiyor. Eğer 63 kiloya çıkarsa onların tabiriyle ideal bir vücut teşekkülü bozulmuş olacaktır. Bu etapta birçok genç kız 58kg’larda kalmak için birçok sıkıntıya girecek ve 63 kiloya ulaştığında kendini yağlı ve şişman hissedecektir. Bir bayana ideal vücudun piyasadaki standart ideal kilo cetveline göre olduğu mesajını vermek yanlış olur. Bu aslında diğer bayanların kendilerini iyi hissetmemesine yol açtığı gibi o tip bayanları zora sokmaya kadar sebebiyet verecektir.
 İdeal bir vücut, realite bazında tam sayı olarak incelenemez. Amaç, her vücut tipi kendisinin ideali olmalıdır. Rakam ve ölçülerden ziyade önemli olan aynaya geçildiğinde vücudun dengesiz bir şişmanlığa dönüşmemiş olmasıdır.
 İdeal bir vücudun ölçülmesi yine 4 safhada incelenir.
Her insanın bir genetik yapısı ve kodlaması vardır. Bu kodlama ve yapı itibariyle vücudun genel tipik yapısı da şekillenir. Örneğin hem erkeklerde hem de bayanlarda 4 yapı teşekkül etmiştir. Bunlar Ektomorfi, Mezomorfi, Endomorfi ve karışık tiplerdir.


EKTOMORFİ tipler yapı itibariyle zayıf insanlardır. Kemikleri ince ve uzundur. Kas sistemleri oldukça az ve zayıftır. Yağ oranı çok düşüktür. Vücut metabolizması çok hızlı işler ve vücudu çabuk yağ eritebilir. Sinir sistemleri biraz gergindir. Bu tip bayanlar genelde kalorili ve yağlı gıdalar tüketmiş de olsalar fazla kilo almazlar ve vücudu devamlı zayıf kalır. Kilo aldığı takdirde, kaslardan ziyade %95’i yağlardan kazanır. Bu yağların büyük bir oranı kalça ve bacak bölgelerinde görülebilir. Öneri: Kendilerini aşırı zayıflıktan ve damarları görülecek şekilde bir vücut teninden uzak durmaları gerekir. Yağlanmaktan korkmamalıdır.
Ektomorfi yapılı bayanların ideal vücut ağırlıkları şu şekilde incelenebilir:
                 Yaş:15- 16/ Yaş:17- 19/ Yaş: 20- 24/ Yaş: 25- 34
147Boy       42-43           43-44            45-46           47-48
150Boy       44-45           45-46            47-48           48-49
152Boy       46-47           47-48             49-50          50-51
155Boy       47-48           49-50             51-52          52-53
157Boy       48-49           49-50             51-52          53-54
160Boy       49-50           51-52             53-54          55-56
163Boy       50-51           52-53             54-55          56-58
165Boy       51-52           53-54             55-56          57-59
168Boy       52-53           54-55             56-57          58-60
170Boy       54-55           55-56             57-59          60-62
173Boy       56-57           58-59             60-62          63-64
175Boy       57-58           59-60             61-63          64-65
178Boy       58-59           60-61             62-63          64-66
180Boy       60-61           62-63             64-65          66-69
Yukarıdaki vücut ağırlıkları 1- 2kg aşağı yukarı olabilir. Sayıların çok önemli bir rolü yoktur. Bu genel bir ektomorfi yapılı bayanların tahmini ideal standart ölçüleridir.


MEZOMORFİ tipler yapı itibariyle ne zayıf ne şişman’dır. Atletik bir görünümdedir. Ektomorfiye oranla kemik ve kas yapısı daha sağlamdır. Vücut metabolizması ektomorfiye nazaran daha düzenli ve orta yolla çalışır ayrıca endomorfi yapılı şahıslardan da çok düzenli bir vücut işleyişi vardır. Mezomorfi yapılı bayanlar normal bir gıda tüketimi ile vücutlarına az miktarda yağ bağlar. Spor yaptıklarında ise çok düzenli bir yapıya ulaşırlar. Ve yağlı gıdalardan aşırı etkilenmezler. Öneri: Sporsuz kalmamaları gerekir. Bu yapıda olanlar vücutlarının değerini bilmeliler ve değerlendirmeleri tavsiye olunur.
Mezomorfi yapılı bayanların ideal vücut ağırlıkları şu şekilde incelenebilir:
                  Yaş:15- 16/ Yaş:17- 19/ Yaş: 20- 24/ Yaş: 25- 34
147Boy       45-46           47-48            49-50           51-52
150Boy       47-48           49-50            51-52           53-54
152Boy       49-50           51-52            53-54           55-56
155Boy       51-52           53-54            55-56           57-58
157Boy       53-54           55-56            57-58           59-60
160Boy       54-55           56-57            58-59           60-61
163Boy       56-57           58-59            60-61           62-63
165Boy       57-58           59-60            61-62           63-64
168Boy       58-59           60-61            62-63           64-65
170Boy       60-61           62-63            64-65           66-67
173Boy       61-62           63-64            65-66           67-68
175Boy       62-63           64-65            66-67           68-69
178Boy       64-65           66-67            68-69           70-71
180Boy       65-66           67-68            69-70           71-72
Yukarıdaki vücut ağırlıkları 1- 2kg aşağı yukarı çekilebilir. Sayıların çok önemli bir rolü yoktur. Bu genel bir mezomorfi(atletik) yapılı bayanların tahmini standart ölçüleridir.


ENDOMORFİ tipler yapı itibariyle diğer iki tiplere nazaran geniştirler. Kemik yapıları kalındır ve vücut sistemleri çabuk kilo almaya müsaittir. Genel anlamda çabuk yağlanabilen tiplerdir. Yağlandığında ise çok itinalı bir program uygulamazlarsa vücutlarındaki fazla yağları eritmekte aşırı zorlanırlar. Bu yapıdaki bir bayan düzgün programlarla ektomorfi yapılı bir bayan vücuduna ulaşmış dahi olsa 1- 2 haftalık plan bozumuyla geri eski vücut yapısına dönebilmektedir. Bundan dolayı kesinlikle kendilerini şişman görmemelidirler. Düzgün bir egzersiz ve günlük taze gıdalarla kendi yapılarına uygun ideal vücut inşa etmiş olacaklardır. Öneri: Aşırı karbonhidrat türü ve sağlıksız yağlardan kaçınmalıdır. ne olursa olsun vücudunu sporla veya başka bir aktivite ile uzak bırakmamalıdır.
Endomorfi yapılı bayanların ideal vücut ağırlıkları şu şekilde incelenebilir:
                 Yaş:15- 16/ Yaş:17- 19/ Yaş: 20- 24/ Yaş: 25- 34
147Boy       48-49           49-50            51-53           54-55
150Boy       51-52           52-53            54-55           56-57
152Boy       53-54           54-55            56-57           57-58
155Boy       56-57           57-58            59-60           61-62
157Boy       58-59           59-60            61-62           63-64
160Boy       60-61           62-63            64-65           66-67
163Boy       61-62           63-64            65-66           67-68
165Boy       62-63           64-65            66-67           68-70
168Boy       63-64           65-66            67-69           70-72
170Boy       65-66           67-68            69-71           72-74
173Boy       66-67           68-70            71-73           74-76
175Boy       68-69           70-72            73-74           75-77
178Boy       69-70           71-73            74-76           77-78
180Boy       70-72           73-75            76-78           78-80

Karışık Tip’teki yapılı bayanlar genelde endomorfi mezomorfi ya da mezomorfi endomorfili karışımı içinde olurlar. Fakat burada hangisi daha ağırlık kazanır bunu anlamak oldukça zordur. Karışık tiplerden en çok görülen, Ektomorfi-mezomorfi yapılı şahıslardır. Karışık tiplerin vücut ölçülerini mezomorfi standart kilo ölçüleriyle değerlendirmek mümkündür. Yukarıda yazdığımız rakamları ölçü olarak alabilirsiniz fakat kesinlikle takıntı haline getirmemelisiniz. Evinizdeki aynanız size gerçekleri söyleyecektir. Kendinizi TV de çıkan bir fotomodel ya da mankenle karşılaştırmayınız. Unutmayın size sunulan ölçüler gerçek değildir. Dış görünüşe bakan erkeklere bir malzeme teşkil etmektense sağlığınıza önem verip kendi ideal formunuzu kendiniz ayarlamanız sizin için en doğru seçim olacaktır.


İdeal vücuda ulaşmak için-SPOR YAPMAK-
Forma girmek karmaşık programlara girmeyiniz. Bunun ÇOK BASİT bir formülü var zaten.
1-     Beslenme düzeni. (sebze yemeklerini öncelikle tercih ediniz. Akşam güneş battıktan sonra karbonhidrat türü gıdaları tüketmeyiniz. Bu programa özellikle endomorfi yapılılar çok önemle sarılmalıdır.)
2-     Her gün yada haftada 5 kere 15-35dk arasında yürüyüşe çıkınız. Koşmanıza ve aşırı yorulmanıza GEREK YOK. (bunun yerine ip atlayabilirsiniz yada bisiklet sürebilirsiniz. Ne yaparsanız yapın öncelikle ayakları hareket ettirecek bir egzersiz bulun. Bununda en kolay yolu yürümektir)
3-     Haftada 3 kere AĞIRLIKLARLA çalışınız. Bunun için bir spor salonuna gitmeniz yeterlidir. Eğer bunu yapamıyorsanız, kendinize bir pilates CD’si alın ve evde pilates egzersizleri uygulayın.
Spor yapmak ve forma girmek isteyen bir bayan’a ağırlıklarla çalışmasını önerdiğinizde, büyük ihtimalle size şu sözleri söyleyecektir:  "Ben iri yarı kas inşa etmek ve Kadınsıl görünümü kayıp etmek istemiyorum".
Anatomi ve insan yapısı hesaba katılarak spor dallarını kıyasladığımızda Fitness sporu, tüm Kondisyon sporlarından daha verimli bir sonuç çıkaracağı görülüyor. Bütün kas sistemlerini harekete geçirmek+ sinir faaliyetlerini ve kan dolaşım sistemini düzene sokmak ayrıca Kondisyon takviyeli çalışarak vücutta yağ birikmesini engellemek ya da fazlalıkları eritmek gibi çok faydalı bir spor dalı olduğu açıkça görülmektedir. Fitness sporun içine Airobic ve buna ilaveten birçok spor bölümleri de girmektedir. Fakat bizim ısrarla üzerinde durduğumuz nokta makine ya da ağırlıklarla egzersizler yapmaktır.
Fitness genel itibariyle formda kalmak için ağırlıkla çalışılmaktadır ve Bodybuilding(Vücut geliştirme) ise kas hacmini büyütmek ve kaslarla vücudu şekillendirmek adına yapılan sporlardır. Birçok ülkede ve spor salonlarında fitness sporun sadece bayanlara uygun olduğu ve Bodybuilding sporun ise sadece erkeklere uygun düşeceği açıklanmıştır ve bu görüş takip edilmiştir.  Bayanların korkusu ise vücut geliştirme sporunun yapılmasıyla aynı erkekler gibi iri yarı kaslar inşa edileceği ve erkeksi görünüm kazanılacağıdır. Oysa bir bayan doğal olarak ağırlıklarla nasıl çalışırsa çalışsın, erkeksi bir kas kütlesine asla sahip olamaz. Çünkü bayanın östrojen hormon yapısı erkeksi görünümü engelleyecektir. Ancak dışarıdan erkek hormon aktivasyonu sağlanırsa bayanlar kaslarını erkeksi bir şekle sokabilir. Bu açıdan bayanlar hiç korkmadan kaslarını KADINSIL ölçüler içerisinde bozmadan çalışabilir. Buna VÜCUTBİLİM adına garanti verebiliriz.
Nebraska Üniversitesinden Dr.Richard Schmidt şunları söylüyor:" Bayanlar, bir erkek gibi kas genişlemesi ya da hacmi gerçekleştiremez çünkü bayanlar erkeklerden 20 - 30 kat daha az Testosteron üretmektedir ve kasların oluşmasının büyük rolü Testosteron değeriyle ortaya çıkar." Ayrıca Dr.Schmidt erkek ve bayanların kuvvet olarak aynı dereceye geldiğinde bile kas hacimlerinin aynı ölçüde olmayacağını söylüyor. Bayanların kas hacmi için 3 - 5 tekrarlarla mutlaka setlerde bulunması gerektiğini ve bu şekilde faydalı olacağını fakat buna rağmen yine bir erkeksi kas hacmine ulaşamayacağını açıklamıştır.
LAURA CREAVALLE (Profesyonel bayan vücutgeliştirmeci-Ms.International Şampiyonu)
Profesyonel vücut geliştirmecilerden birçok kez Ms.International Şampiyonu olan Laura Creavalle, erkek idman arkadaşı ile kendini karşılaştırarak şunları söylemiştir:"Bayanların erkeklere nazaran hacme ulaşması çok zor olduğu için ben çok sıkıntılar yaşadım. Tam anlamıyla bayansıl gücüm ortaya çıkıyordu. Ben gençkende vücut yapım mezomorfiydi ve güzel görünmek istiyordum. Bayanların kaslanması normal bir spor süreci içerisinde imkansızdır. Ben bu imkansızı başardım ve kendi idealimi oluşturmuş oldum. Bu sadece benim idealim. Her bayan kendisine bir ideal ölçüsü koymalı. Hiç kimsenin ideal kölesi olmayın. Bir kalıba girmeye çalışmayın. Kimse ilede kendinizi kıyaslamayın. Herşeyin başında sağlığınız ve sonra mutluluğunuz geliyor."
DAVANA MEDİNA(profesyonel fitness sporcusu)
Kaslı bayan ya da erkek görüntüsü fark etmez. Bir bayana kaslı bayan demek o bayanın iri yarı olduğu anlamına gelmez. Örneğin bende yağ oranı çok azdır ve kas oranı fazladır. Şimdi bana kaslı bayan diyebilirsiniz. Vücut geliştirme yapmak bayanları iri yarı kaslı bir şekile dönüştürmez. Bana göre kaslı ya da yağlı bayan olsun bayan bayandır ve her bayan kendine has bir güzelliği vardır. Bugün fitnes bayanlarının ideal vücuda sahip olduklarını söylerler bu yanlış değil bana göre. Ama doğruda değil aslına bakarsanız. Eğer ideal derseniz bu sefer diğer bayanlara haksızlık etmiş olursunuz. Mesela jennefer lopez çok ayrı bir bedendedir. Beyonce ya da Jessica Alba. Hepsinin ayrı ayrı güzelliği ve yapısı vardır. Bana göre hiç kimse ideal planları kurmasın. Ama kendilerine hedef çizebilirler. Mesela ben hedefimi fitness kategorisinde çizmiştim ve bu şekilde sporla beraber yarışmalara hazırlanıyorum."

Kaynak:
* M.Cultural expectations of thinnes in women. Psychological Reports 47:483-491, 1980
* Bordo,S. Unbearable weight: feminism, Western culture and the body, Berkeley, CA: University of California Press, 1993
* Michel Montignac. Güncel Y. 1997
* Dr. Jacques Fricker. “Formda kalarak zayıfla” – Güncel Yayıncılık. 2000

Düzgün Beslenme


Düzgün Beslenme
ABD’de yapılan son araştırmalar toplumun yarısının hastalık kabul edilen düzeyden fazla kiloda olduğunu göstermiştir. Şişmanlık ve yarattığı sorunlar çağımızda insanlığı tehdit eden en önemli tehlikelerden biri durumuna gelmiştir.
Şişmanların ancak küçük bir kesiminde buna neden olan belirgin bir bedensel hastalık bulunabilmektedir. Şişmanlık metabolik bir sorun olduğu kadar, genetik ağırlıklı psikiyatrik bir sorundur. Genetik bir ağırlık taşımakla birlikte, başta yakın çevresindeki büyüklerin, ana babanın ve genel olarak toplumun yanlış tutumları, kötü model oluşturmaları, küçük yaştan başlayarak insanlarda hatalı beslenme alışkanlıkları yaratır, şişmanlıkta ikinci sorumlu da budur.
Keza yanlış beslenmenin, çevre kirlenmesinin ve doğamıza uymayan yaşam biçiminin etkisiyle her yıl kalp damar hastalıkları ve kanser başta olmak üzere öldürücü ve süründürücü hastalıklar artmaktadır.
Şişmanlarda sorunu büyüten ve devam ettiren bazı ortak özellikler vardır. Bunun başında az önce sözünü ettiğimiz özyeterlilik duygusu zayıflığı gelir.
Şişmanlar gerek az yemek konusunda, gerekse daha hareketli olmak ve spor yapmak konusunda inatçı bir direnç gösterirler. Çünkü ikisini de daha baştan başaramayacaklarına inanırlar. Az önce belirtilen yöntemlerle onlardaki bu inadı kırmak, özyeterlilik duygularını güçlendirmek gerekir.
Proteinlerden değil karbonhidratlardan hoşlanmak, kola ve meşrubat sevmek, kaloriyi büyük ölçüde şekerli ve beyaz unlu besinlerden sağlamak, sabah kahvaltısı yapmamak, gece geç vakit hatta gece yarısı bir şeyler yemek, hareketten hoşlanmamak, her şeyin ayaklarına getirilmesini beklemek, iki adım yere arabayla gitmek, merdiven kullanmamak, sporu sevmemek, egzersize karşı direnmek öteki ortak özelliklerdir.
Şişmanlar genelde tat duygularının iyi gelişmiş olduğunu zannederlerse de, gerçek tam tersidir; onlar keskin tatlardan hoşlanırlar ve tatmin olabilmeleri için tat almaları değil, bol yemeleri gerekir. 

Beslenmeyle ilgili sorun, önemsenmesi gereken çok ciddi bir sorundur. İnsan yaklaşık 150 bin yıldır var?* Yedi sekiz bin yıl öncesine dek tamamen doğal besleniyordu. Avcılık ve toplayıcılık yaparak bulduğu besinleri tüketiyordu. Kırmızı et, balık, tüm hayvan ürünleri, meyveler, bazı sebzeler, tohumlar ve kökler...
Sonra insan yaşamına tahıl unu girdi. (Buğday, çavdar, yulaf, mısır unu vs.) Bu, beslenme alışkanlıklarını önemli ölçüde değiştirdi, ama insan hâlâ ağırlıklı anlamda doğal besleniyordu. Ancak türümüzün 3.5 milyon yıllık tarihi içinde son yüz yılda muazzam değişiklikler yaşandı. Rafine şeker, beyaz unun saltanatı başladı. Son kırk- elli yılda ise her şey çığırından çıktı.
Dondurulmuş ve veya katkı maddeli gıdalar, bol şekerli meşrubatlar, kolalar, yapay meyve suları, fast-food besinleri. Bu modern beslenme biçimi, genetik yapımıza uymuyor. İnsan 3.5 milyon yıldır yediği şeylerden çok farklı şeyler yiyor içiyor artık.
Ayrıca insan hareketli olmaya, bedenen çalışmaya göre yapılandırılmış bir varlık. Çağımızın hareketsiz yaşantısı da genetik yapısıyla çelişiyor. Bunun karşısında kalp damar hastalıkları, kanser, kemik erimesi, kas iskelet sistemi hastalıkları, alerjik hastalıklar, bağışıklık sistemi hastalıkları geçmişle kıyaslanmayacak oranlarla artıyor.
Tıbbın bu konuda insanlığı uyarma ve gereken önlemleri alma sorumluluğu var. Ama bugün bilimsel tıp değil rantiyeci-parasal tıp egemendir. Mevcut sağlık sistemi, insanların hasta olmasını bekleyip sonradan onların üstünden para kazanmaya yönelik olarak örgütlenmekte ve o biçimde çalışmaktadır. Tıp adamlarının çoğu topluma birçok konuda yanlış bilgi vermektedir, onları yanlış yönlendirmektedir. Birçok tıp adamı gıda sektörünün ve ilaç sektörünün istediği şekilde konuşmaktadır.
Peki bu koşullarda nasıl düzgün beslenebiliriz? Bazı temel şeyleri bilerek. Doğru beslenme tarzını birkaç ay sürecek rejimler yaparak değil, ömür boyu koruyacağımız alışkanlıkları yaşamımıza oturtarak uygulamalıyız.
Kalori hesabı yaparak beslenmeyi ancak birkaç ay sürdürebiliriz. Bu zordur. Üstelik esas amaç kilo vermek de değildir. Kilosu normal olan birçok insan da sağlıksız beslenmekte, sağlığını bozma riskine girmektedir. Doğru bir beslenme tarzıyla kendimizi fazla kısıtlamadan rahatlıkla kilo verebilirsiniz. Bazı noktaları bilerek. 

Üstünde en çok bilimsel çalışma yapılmış diyet sistemlerinden biri Atkins diyetidir. Bu diyette karbonhidratlar tam kısıtlanır (şeker, her türlü şekerleme, ekmek, her türlü unlu mamuller, pirinç, makarna, fazla şekerli meyve ve sebzeler.. ), başka her şey istendiği kadar yenir. O yolla, kalori kısıtlaması yapmaksızın insan hızlı biçimde kilo verir. Kalori kısıtlaması yapmadan kilo vermek ilkin insana garip gelir. Açıklaması şudur:

İnsülin direnci çağımızın vebasıdır. İnsülin pankreastan salınan bir hormon olarak kandaki şekeri düşürür. Karbonhidratlar, özellikle rafine olanlar, şeker, beyaz ekmek, beyaz pilav vs... en hızlı şekere dönüşüp en hızlı kana karışan (glisemik endeksi en yüksek olan) besinlerdir. Kan şekerini hızla yükseltme eğilimi gösterdiklerinden buna tepki olarak insülinin en hızlı ve bol salınımına yol açarlar. İnsülin kan şekerini düşürmekle yararlı bir iş yaparken, şekeri hızla yağa dönüştürüp vücutta depolamayı sağlayarak zararlı bir iş yapar.
Ayrıca yüksek insülin tüm hücrelerde yıkıcı etki yapar. Sürekli karbonhidrat yeme alışkanlığındaki insanda insülin durmadan uyarılır, giderek düzeyi artan insüline karşı vücutta direnç gelişir. Tıpkı morfin bağımlılığında, alkol bağımlılığında olduğu gibi, aynı işlevi görebilmek için çok daha fazla insüline gerek duyulmaya başlar. Bu da yalnızca kişide bir eğilim varsa şeker hastalığının tetiklenmesine yol açmaz. Tüm hücrelerde yaptığı yıkıcı etki nedeniyle, damar sistemini bozar, erken yaşlandırır, bağışıklık gücünü düşürür vs. Bu da kalp damar hastalıklarına, yukarda sayılan ve burada sayamayacağımız pek çok hastalığa neden olur. 

Rantiyeci tıbbın on yıllardır taktığı konulardan biri kolesterol yüksekliği sorunudur. Kolesterol de hem faydalı, yapıcı bir doğal maddedir; hem de bazı zararları vardır. Ama kolesterolün yükselmesi (kötü kolesterolün yükselmesi) öncelikle damar sisteminde, damar cidarında bir sorun olduğunu gösterir. Bu sorun insülin direncinin yaptığı yıkım ve veya yüksek tansiyon olabilir. Bir enflamasyon (yangı) olduğu için kolesterol yükselmektedir. Siz yaygın biçimde uygulandığı gibi kolesterol düşürücü ilaçları kullanırsanız, sorunu ortadan kaldırmazsınız, sadece kolesterolü düşürür ve onun faydalarından da yararlanamamış olursunuz. Burada problem çoklukla insülin direnci, yüksek tansiyondur ve doğru bir beslenme ve doğru bir yaşam biçimiyle (örneğin spor yaparak) her iki sorunu da doğal yoldan sağlıklı olarak çözebilirsiniz.
Konuya kalori hesabı yapmadan kilo verme bahsinden girmiştik. İşte bu insülin direnci sonucu fazla insülin salınımı yağ depolanmasını artırır; bu direnci karbonhidratları keserek kırmaksa depolanan yağların çözülmesine yol açar. Karbonhidratları kesmekle insan, karbonhidrat yakan bir makineden yağ yakan bir makineye dönüşür. İstenen de budur. Karbonhidrat yemek insülin salınımını artırmak yoluyla başka bir zararlı etki daha doğurur: Çabuk acıkmak. Karbonhidratsız beslenenlerde acıkma yavaş seyreder.
Atkins diyeti karbonhidrat kısıtlamasını ilk haftalarda, aylarda çok sıkı uygulatır; bu bakımdan sert bir diyettir. Hızlı kilo verdirtmeyi amaçlar. O yönüyle de biraz ticari bulunabilir. Ayrıca Amerika ve Batı Avrupa yemek kültürü zayıftır, bu ülkelerde özellikle sebze çeşitliliği bulunmaz, besin türleri de kısıtlıdır. Ayrıca o kültürde üst düzey tat duyguları yeterince gelişmemiştir; tüm bu saydıklarımızdan ötürü, Batı kökenli söz konusu diyet insanlara biraz sevimsiz gelebilir. Oysa onun daha esnek bir uygulaması kabul edilen ve bazılarınca bir diyet sistemi olarak değil, bir beslenme anlayışı olarak sunulan “Taş Devri Beslenmesi” (paleo diyet de denir), daha kolay uygulanabilir ve daha geniş bir besin çeşitliliği üstüne oturmuş bir sistemdir. Hızlı kilo verdirtmeyi amaçlamaz, daha uzun vadede uygulanır.
Bu sistemde meyve yasağı da (fazla şekerliler dahil) katı değildir. Bahsettiğimiz iki sistemde de amaç karbonhidrat kısıtlamasıdır. Ya kesin kısıtlama ya da mümkün olan en aza indirme şeklinde. Kısıtlama devam ettikçe kilo verme devam eder. Kilo verme istenen uygun kiloya kadar inildikten sonra hâlâ devam ediyorsa, belli bir kiloyu koruyacak miktarda karbonhidrat alınmaya başlanır. Uygun kiloyu koruyan az karbonhidrat miktarı, sürekli her gün alınabilecek karbonhidrat ölçüsüdür.
Bir de Akdeniz diyeti ya da Akdeniz beslenmesi denilen bir şey vardır ki, o da yabana atılacak bir anlayış değildir. Bu diyetin sonuçları hakkında öbürü kadar bilimsel çalışma yoksa da, Akdeniz çevresinde geleneksel tarzda beslenen insanların uzun ömürlü olduklarına dair yaygın bir kanı bulunur. Kanımca taş devri beslenme alışkanlığı temelinde Akdeniz beslenmesinin de etkilerini taşıyan (zeytin, zeytin yağı, yeşil yapraklı sebze, domatesi ön plana alan) bir sistem en uygun sistemdir.
Şimdi tek tek bazı besin grupları ve besinleri özetle gözden geçirelim. Yağlardan başlarsak; yağlar on yıllarca şişmanlığın, damar sertliğinin vb. baş sebebi olarak gösterildi. Ancak bu yaygın anlayış şişmanlığın her geçen yıl artıp ürkütücü boyutlara ulaşmasına engel olamadı, aksine olumsuz süreci hızlandırdı. Oysa aşırı miktarlara vardırmaksızın (en yararlı şeyin bile aşırısı zarardır) tüm doğal yağlar yararlıdır, zararlı değildir. Hayvansal yağlar, kırmızı et, yumurta, tereyağı faydalıdır, kısıtlanmamalıdır. Zararlı olan tek yağ margarinlerdir. Margarinle yapılan yemeklere ve özellikle unlu mamullere dikkat!
Zeytin yağı faydalıdır. Ancak dikkat edilmesi gereken önemli bir konu, alınan 0mega-3 ile 0mega-6’nın denge içinde olması gerektiğidir. Bu oran bire bir olmalıdır. Oysa bugünkü beslenme şekliyle oran, 0mega-6 lehine 1’e 40 – 50 civarındadır. Omega-6 artışı dokularda enflamasyonu, (yangıyı- mikropsuz iltihabi reaksiyonu) artırır, damar cidarlarında, eklemlerde oluşan enflamasyon sorun çıkarır. Omega 3- omega-6 oranını korumak için omega-3’ü artırmak (balık yemek, balık yağı kullanmak, keten tohumu ve yeşil yapraklı sebzeler yemek) ve 0mega6’dan zengin ayçiçek yağını (ayrıca mısır yağını, soya yağını) kısıtlamak gerekir. Onların yerine zeytin yağı, tereyağı ve fındık yağı kullanılır.
Karbonhidratlar kısıtlı olarak kullanılacaktır. (Sporcularda fazla kısıtlılığa gerek yoktur, buna geleceğiz.) Her karbonhidrat aynı ölçüde zararlı değildir. Şeker ve beyaz un en tehlikelisidir. Bu bakımdan tam buğday unundan yapılmış ekmek, bulunamıyorsa kepekli ekmek tercih edilir. Meyvelerden karbonhidrat alınabilir.
Bulgur yenebilir. Pilavdansa makarna tercih edilir. Pilav yenecekse sanılanın aksine sade ve az yağlı pilav en tehlikelisidir. Yağlı pilav karbonhidrat emilimini biraz geciktirir. Karbonhidratların nelerle birlikte yenildiği de kana hızlı karışması veya bunun gecikmesi açısından önemlidir.
Sebzeyle birlikte ya da proteinlerle birlikte, yağlarla birlikte alındığında karbonhidrat emilimi yavaşlar, dolayısıyla zarar azalır. Bu bakımdan hemen şunu söyleyebiliriz: En tehlikeli besinler, yalnız başına yenen şekerlemeler, bisküvi, gofret çeşitleri, taze sıkma olmayan (içine şeker, koruyucu madde konmuş) meyve suları, kola ve meşrubatlar, çayla kahveyle içilen şeker, yalnız başına yenen simit, poğaça, kurabiye türü besinlerdir.
Özellikle şekerli yiyecekler, kola keskin tat kaynakları olarak insanın yeme zevkini, gerçek tat alma duygularını köreltir, insanı keskin tat zevki arayan, ama gerçek lezzetlere burun kıvıran bir obur durumuna düşürür. 

İnsan ne kadar hareketli yaşıyorsa, ne kadar bedenen çalışıyorsa, ne kadar spor yapıyorsa bu anlayışı o denli esnek uygulama hakkına sahip olur. Ağır beden işi yapanlar, düzenli spor yapanlar kilolarını artırmayacak ölçüde yavaş emilen karbonhidrat alabilirler. Tüm enerjiyi yağlardan ve proteinlerden karşılamak kalori ihtiyacı arttıkça mümkün olmaz, üstelik sırf proteinden oluşan sofra daha pahalı bir sofradır. Hele günlük kalori ihtiyaçları 5-6 bin kaloriyi bulabilen sporcularda bu zaten mümkün olmaz.
En ufak kalori yetersizliği onlarda performans düşüklüğüne yol açabilir. Karbonhidrat yakan makinenin yerine yağ yakan vücut makinesi geçirmek normal bireylerde zindeliği artırır, öteki diyetlerde sıklıkla görüldüğü gibi bitkinlik yapmaz. Çabuk acıkmayı ve bu sırada görülen kan şekeri düşüklüğünü azalttığı için sinirliliği de azaltır, daha sakin yapar. (İşe sıkı Atkins diyetiyle başlayanlarda ilk birkaç haftada sinirlilik artışı görülebilir.)
Ama bu sistem sporcularda ne sonuç verir, performansı ne derece etkiler, o konuda ciddi çalışmalara gereksinim vardır. Şimdilik sadece sporculara hızlı emilen karbonhidratları olabildiğince almamayı öğütleyebiliriz.
Taş devri beslenme anlayışının önemli kurallarından biri de besinleri olabildiğince çiğ yemektir. Pişirileceklerse az pişirilmelidirler. Yemeklere yağ sonradan eklenmelidir, yanan yağlar kanser yapıcıdır. Bu bakımdan kızartmalar zararlıdır.
Alkol kullanılacaksa kırmızı şarap en çok tavsiye edilebilecek çeşittir. Şekerli içkilerle, bira (içinde alkolden ayrı karbonhidrat kaynaklı kalori de vardır) tercih edilmemelidir. Kırmızı şarabın fazlası da elbette zararlıdır.
Kuruyemişler öğün aralarındaki acıkmalarda en çok tercih edilecek besinler olmalıdır.
Yapay tatlandırıcılar zararlıdır. Bunlarla yapılan kola ve meşrubatlar da. Baharatlar, az tuzlu turşu, çaylar yararlıdır. Sarımsak, soğan yararlıdır. Kefir çok faydalıdır. Baklagiller haftada bir iki kez yenebilir.
Sigara içmenin alışılmış bir davranış olmakla birlikte ne denli patolojik bir davranış olduğunu burada uzun uzun anlatmayacağız. Nikotin damar büzülmesi yaratarak ve başka düzeneklerle damar sistemini bozar, koroner kalp hastası yapar. Bu etkiyi sigarayı azaltarak aşağılara çekmek mümkündür; ancak az içilen sigara ve pasif içicilik bile kanser riskini anlamlı düzeyde yükseltir. Ayrıca zehir satıcısı yabancı şirketlere (başta ABD şirketleri olmak üzere) büyük paralar kazandırır.
Yatmadan en az üç saat önce kalori verici besinleri almayı bırakmak gerekir. İnsan en çok yemek yiyip sonra istirahata çekildiğinde kilo alır. Kısıtlı alınan karbonhidratlı besinler olabildiğince sabah ve öğle alınmalı, en geç akşam üstü yenmelidir. Amaç, besin alındıktan ve özellikle karbonhidrat alındıktan kısa bir süre sonra istirahata çekilmemek, böylece yağ depolanmasını önlemektir.
Takviye anlamında her gün en az 2 gram C vitamini alınması ve bu miktarın enfeksiyon başlangıcından iyileşme sağlanıncaya dek günde 10-15 grama kadar çıkarılması önerilmektedir. C vitamini enfeksiyonlara karşı (grip vb.) etkili bir koruma sağlar, ayrıca anti oksidan özelliği nedeniyle kanseri önleyici, yaşlanmayı geciktirici etki yapar. Her gün balık yenmiyorsa her gün balık yağı kapsülü (ya da sıvı olarak) alınması önerilir. Bunun daha ucuz şekli her gün bir kaşık öğütülmüş keten tohumu yemektir.
Uygun beslenme ve egzersizle damar sisteminde iyiye doğru geri dönüşümler gerçekleşir. Bozulan damarın bir daha düzelmeyeceği, ameliyatın tek çare olduğu görüşü yanlıştır. (Ağır tıkanıklıklarda elbette kısa vadede ameliyat tek çözümdür.)


kaynaklar:  Dr. Kaan Arslanoğlu, İthaki yayınevi

protein tozlari

protein tozlari 
son beş yıldır ülkemizde sayısı hızla artış gösteren sporcu besinleri firmalarının ürün yelpazelerinde protein tozları başı çekmektedir. bu markaların bazıları gerçekten iyi olmakla birlikte genel değerlendirme olarak biatleştirmemiz mümkün: çok iyi, iyi, orta ve kötü. kötü bir protein tozunun en önemli özelliği protein yüzdesindeki düşüklüktür, bunun ardından porsiyon başına düşen yağ oranı gelmektedir. diğer yönden bu tür protein tozunun yapısında enzim yardımcısı maddeler de bulunmaz. tat oranının çok iyi olması da protein tozunun tatlandırıcı içerdiğinin bir göstergesidir ve negatif özellik olarak değerlendirilmelidir. aşağıda ülkemiz pazarında bulunan ve önümüzdeki dönemlerde bulunabilecek protein tozlarının sınıflandırılmış şekilde özelliklerini bulacaksınız. 

bölüm 1 : inek sütü temelli proteinler 

yağlı sütten elde edilmiş protein tozları : 
süt proteini basit bir filtrasyonla yağ ve laktozdan ayrılabilir. bunun sonucunda iki temel maddeyi elde ederiz. casein ve whey. 
bu durumda ortalama % 80 casein elde edilirken % 20 dolaylarında whey kazanılır. bu iki maddenin molekül ağırlıkları ve hareket kabiliyetleri açısından değerlendirilmeleri ile özel amaçlar doğrultusunda daha yoğun ve özel filtrasyon tekniklerine tabi tutulurlar. bunlardan birincisi ve en basiti milk protein concantrate yani süt proteini konsantresidir. mpc. süt proteini konsantereleri % 80 dolayında protein % 5-10 dolaylarında laktoz içerirler. kullanılan teknik genelde ultrafiltrasyondur. ultrafiltrasyon tekniği değişik katmanlarda farklı ısı derecelerinin kullanılması yöntemidir. aynı yöntemle elde edilen bir diğer ürün ise süt proteini izolesi yani milk protein isolate tır. mpi. diafiltrasyon isimli yöntemle yağdan arındırılmış sütten elde edilir. % 90 dolaylarında protein çok düşük oranda laktoz ve yağ barındırır. 

casein temelli protein tozları : 
casein proteininin molekül ağırlıkları whey proteine oranla daha yüksek olduğundan kanda stabil kalma süreleri de daha yüksektir. bu durumda aminoasit salınımı da daha uzun süre devem eder. yavaş emilimli bu tür protein tozlarının en önemli avantajı metabolizmayı anabolik prosede daha uzun tutabilmeleridir. ana öğün aralarında yatarken ve diyet esnasında tercih edilirler. bunlardan en önemlileri; caseinate, micellar casein ve hidrolize casein dir. 

* caseinate : caicium caseinate, sodium caseinate veya potasium caseinate olmak üzere üç formda bulunur. % 90 dolaylarında protein taşırlar. micellar casein ( mc ) microfiltrasyon tekniği kıllanılarak laktoz, yağ ve whey den arındırılarak elde edilir. düşük ısıda seramik filtre yönteminin kullanılması yağ oranını dramatik olarak düşürür. normal caseinate ;a istinaden su ve sütle karışması hayli zordur ve karıştığında ağır bir kıvam alır. özellikle gece alınabilecek en iyi protein tozudur, metabolizma da 8-12 saat arası aminoasit konsantrasyonlarını yüksek tutar. ağır içilmesi ve aktı yemeklerle alınmaması tercih edilir. profesyonel sporcular bu tür protein tozlarıyla hafif meyveleri tercih etmektedirler. 

hydrolyzed casein protein ( hcp ) : 
isminden de anlaşılacağı gibi casein proteininin hidrolize edilmiş formudur. ana etkisi aminoasit zincirleri üzerinedir, kısa zincirli proteinleri barındırır ve emilim hızı açısından micellar casein e oranla daha hızlıdır. bu tür protein tozlarıyla karşılaştığınızda kontrol etmeniz gereken ilk faktör ne kadar proteinin hidrolize edildiğidir. hcp ler casein temelli proteinler içinde şu anda en kaliteli olanlardır. whey kullanma imkanınız yoksa idman öncesi ve sonrasına tercih edilebilirler. 

whey protein tozları : 
casein e nazaran çok daha kıs aminoasit dizilimlerini bünyelerinde bulundurduklarından emilim ve yarar oranları yüksek ve etkilidir. bilindiği üzere idman öncesi ve sonrası tercih edilebilecek en mükemmel protein tozlarıdır. whey in en önemli özelliği bazı özel protein parçalarını bünyesinde yüksek oranda bulundurmasıdır; bunlardan en önemlisi beta-lactaglobulin dir. beta-lactaglobulin whey in içindeki en önemli parçasıdır ve bcaa ların kaslara hızlı transferazına olanak tanır. aynı şekilde alpha-lactalbumine ;de bcaa akımına hız açısından katkıda bulunmaktadır. diğer yönden serum albumin peptidleri bünyesinde bulunan glutathione isimli madde iki yıldır önemli bir antioksidatif olarak ilgi görmektedir. 
metabolizmanın savunma sistemini güçlendiren immunoglobulin, lactoferrin, ve lactoperoxidase whey proteinin yüksek miktarda barındırdığı diğer önemli maddelerdir. merak eden okuyucular bu maddelerin işlevlerini araştırabilirler. 

whey protein concentrate ( wpc ) : 
konsantre whey in iki şekilde elde edilme yöntemi vardır. ultrafiltrasyon ve diafiltrasyon. bunun sonucu olarak %70-80 dolaylarında protein taşırlar. az miktarda yağ ve karbonhidrat içermek gibi bir dezavantajları vardır. bazı markalar bu açığı yağın besleyici özelliğini öne sürerek kapatmaya çalışmaktadırlar. iyi bir wpc nin porsiyon başına yağ oranı 1 gramı geçmemelidir. whey proteinler içinde en yavaş kana karışma özeliğine sahiptir. yüksek gramajlı ambalajlarda bulunması ve ucuz olması tercih edilmesini sağlar. amatör ve yeni başlayan sporcular için en uygun whey çeşididir. 

whey protein isolate ( wpi ) : 
konsantre whey proteinin bir basamak üstüdür. elde edilme aşaması iki türlüdür; uzun filtrasyon veya ion-exchange chromatography. son filtrasyon sistemi olan ion-exchange yönteminde hidroklorik asit ve sodyum hidroksit kullanılır. elde edilen protein oranı % 90-93tür. fakat bu protein oranını yakalamak için yapılan kimyasal işlemlerin birçoğunda girişte bahsettiğimiz yararlı protein parçalarının birçoğu kaybolur. emilim hızı ve protein yüzdesi burada en önemli amaçtır. 15-20 dakika içinde idmandan zarar gören kas dokularını aminoasit e boğar. 

whey protein hydrolysate ( wph ) : 
idman sonrası kullanılabilecek en uygun protein tozudur. aminoasit profili olağanüstüdür. 10-15 dakika içinde sistemi tamamen anabolik proseye sokar. tat açısından nötrdür. elde edilme yöntemi çok pahalı olduğunda fiyat yüksek, gramajı düşüktür. profesyonel ve maddi durumu çok iyi sporcuların tercih ettiği ve edebileceği en iyi proteindir. 

bu üçünün dışında özellikle amerikada her geçen gün yeni protein elde etme yöntemleri geliştirilmektedir. piyasada bulunduğunda yabancılık çekilmemesi açısından bu yöntemlerin bazılarını yazıyoruz; dynamic membrane filtration, electro filtration, radial low choromatography ve en son yöntem nanofiltration. bu tür protein tozlarıyla karşılaştığınızda ürün detaylarını bize tam olarak bildirerek uzman ekibimizden bilgi alabilirsiniz. 

bölüm 2 : keçi sütü proteinleri 

ülkemizde henüz bulunmamasına rağmen amerikada süt proteinine alternatif olarak geliştirilen çok yeni bir üründür. laktoza alerjisi olan kişilerin tercih edebileceği en iyi türdür. keçi sütü, inek sütüne oranla çok daha steril ve besleyicidir. dayanıklılık arttırıcı enzimleri bünyesinde bulundurur. etiyopya lı ve kongo lu uzun mesafe maraton atletlerinin afrikada her sabah koşmadan bir saat önce bir bardak taze keçi sütü içtikleri bilinmektedir. 

keçi sütü protein tozu : 
süt proteini konsantresi ile aynı yöntemle elde edilir. protein oranı % 65-75 arasında değişkenlik gösterir. yağ oranı yüksektir. ölçü dönemi, özellikle cycle esnasında off sezonda gün içinde yemeklerle birlikte tüketilmektedir. içimi ağır olduğundan hazırlanış esnasında tatlandırıcı kullanılabilir. 

keçi sütü whey proteini : 
keçi sütünden elde edilen whey protein oaranı % 15-20 dolaylarındadır. yağ oranı yine yüksektir. 

bölüm 3 : yumurta proteinleri 

wheyden önce yumurta tozu proteinleri müthiş ilgi görüyordu. whey 1990ların başında piyasaya çıkınca popülaritesini yitirdi. altın dönem vücutçuların ( zane, draper, scott, schwarzenegger vb.) hepsi yumurta proteini kullanmışlardır. halen piyasada bulunduğunda alınabilecek en iyi ve ekonomik protein tozlarındandır. ülkemizde 90 lı yıllarda birkaç marka halinde bulunabilse de son dönemde sadece yumurta proteini bulmak hayli zorlaştı. bugün piyasadaki protein tozlarında yumurta proteini 3lü veya 6lı kombinasyonlarda bulunabilir. bu kombineler genelde whey, yumurta ve casein üçlüsünün karışımından meydana gelmektedir. 
yumurta beyazı proteini yüksek miktarda sülfür taşıyan aminoasitleri bünyesinde bulundurur. etkinlik endeksini arttıran en önemli faktör budur. diğer yönden sporcuların bilmesi gereken önemli bir detay var; yumurta beyazının son bir yıldır yeni bir elde edilme yöntemi var ;nötralize etmek . bu yöntem için firmalar avidin isimli bir kimyasal kullanıyorlar. avidin bir çeşit glikoprotein. yumurta beyazında yoğun bulunuyor ve en önemli negatif özelliği metabolizmanın biotin oranlarını düşürmesi. biotin, protein-karbonhidrat ve yağ metabolizmasında önemli rol oynuyor. yumurta temelli protein tozu satın almak istediğinizde üzerinde: egg protein, egg white protein, egg white solid veya egg white albumin yazmasına dikkat edin ve neutralized egg white ibareli ürünlerden uzak durmaya çalışın. 
son bir detay olarak, yumurta proteinleri vücudun direnç eşiğini yükselttiklerinden müsabaka öncesi kullanıma da çok uygundurlar. 

bölüm 4 : bitkisel proteinler 

pek rağbet edilmemesine rağmen piyasada bulunması açısından yazmak zorunluluğu hissettik. avrupa ve amerikada son dönemlerde ;herbalçılgınlığı dahilinde yoğun kullanım alanı bulmaktadır. iki çeşit bitkisel protein mevcut. birincisi herkesin bildiği üzere soya, diğeri ise ilk defa duyacağınız kenevir proteini. 

soya proteini : 
alkol ile filtre edilerek elde edilmektedir. glutamine ve arginine açısından son derece yüksek olmakla birlikte emilim hızı ortadır. 20-30 dakika içinde sistemde olur. bazı magazinlerde soya proteininin isoflavone isimli maddeyi yoğun içerdiğinden dolayı testosteron seviyelerini negatif etkilediği yazarken ünlü diyet eksperi ve coleman ın diyetisyeni chad nicholls bunun ancak uzun süreli kullanımların sonunda oluşabilecek bir etki olduğunu yazıyor. piyasa da bulunma şekli iki türlüdür. 

soya konsantresi : genelde % 70 dolaylarında protein içerir. karbonhidrat ve yağ oranı yüksektir. bazı bünyelerde gaz problemi yaratabilir. 

soya izolatı : soya konsantresinin yağ ve karbonhidrat dan arındırılmış halidir. protein oranı % 90ı bulur. diyet esnasında özellikle bayanların ve bayan vücut geliştirme sporcularının kullanabileceği en iyi protein tozudur. 

kenevir proteinleri : 
son bir yıldır piyasada olan bu protein türevi % 50 civarlarında protein taşır ve kenevir tohumundan elde edilir. protein dağılımı edestin ve albumin ağırlıklıdır. eaa oranı ve esansiyal yağ asitleri bakımından çok zengin olmakla birlikte özellikle cardio çalışmasından 30 dakika önce içildiğinde çok hafif herb etkisi göstererek çalışmanın etkinliğini arttırır. 

beslenme desteklerinin tarihi
bilinem en eski suplementler 1950lerde üretildi. günümüz versiyonlarına oranla yeterince işlenmiş değillerdi ama yine de popülerliğini kanıtladılar ilk protein ürünü süt ve yumurta proteininden formüle edilmişti ve chicago`da irvin johnson tarafından satıldı. bu gelecek yıllara ön ayak olmuştu. johnson her nasılsa süt ve yumurta proteinlerinin en iyi iki proein 

olduğuna inandı.. johnson formülünü daha da geliştirip saflaştırmak için california`ya taşındı ve ismini rheo blair olarak değiştirdi. onun süt-yumurta proteini 60ların vücutgeliştirme dünyası ve filmcilik alanında heyecan ve hayret ile karşılandı. blair tavsiyelere uyarak kilo ve kas artışı için formülüne yoğun krema ve özellikle lezzet vermesi için hindistan cevizi ekledi.
bununla beraber blair`a döneminin bir çok vücutçusundan destek geldi. bunların başında 1965 de ilk mr. olympia yı kazanan larry scott geliyordu. aynı zamanda blair çevresine kendi proteini satarken , bob hoffman ve şirketi york barbell kendi formülü olan soya proteinini pazarlıyordu.

hoffman`ın proteini daha kaliteli olmasa da strength & health ve muscular development dergilerine kapak olabiliyordu. . yine york şirketinden bir protein kaynağı olan deniz ürünlerine yöneldi ama o zamana kadar ki en yüksek içerikli ve faydalı protein ürünü olsa da kusturan bir tadı vardı.
yapılan araştırmalar sonunda en iyi protein kaynağının süt ve yumurta oldu netleşti.. beslenme ürünlerinde sıradaki devrim gıda mühendisi 
scott connelly, ve bill phillips`ten geldi. süt proteini ve gerekli besinleri muhteva eden met-rx
i pazarladılar. phillips in akıllı pazarlama stratejisi met-rx popüler yaptı ve benzer ürünlerin pazarlanması bugüne kadar devam etti. 

spor-supplemenet endüstrisi bir hayalden çıkıp filizlendi ve sayısız ürünler pazarlanmaya başladı. 
gelen yoğun talepler üzerine ünlü atletlerden de yardım aldılar. 
çünkü gelen bu talepleri en iyi şekilde karşılamak için sağlam bilimsel verilere ve çalışmalara ihtiyaç vardı. ve tek bir inceleme ile elde edilen sonuçlar bilimsel kanıt olarak kabul edilemezdi. 
ancak, gerçek olmayan beslenme ürünlerine ile aynı duruma maruz kalmamak için (ilaçlar) sert önlemler karşısında onay alınması gerekiyordu. ilaç firmaları ; insanlara yararlı olduğuna dair laboratuar testlerinde milyonlarca $ harcar , gelen talepler her şirket k, kendi kaynakları doğrultusunda doğrultusunda supplementler için de benzer testler yaptırdı.

ikinci kaynak : 
protein tozlarının en büyük avantajı hindi,tavuk,yumurta beyazı ya da diğer proteinli gıdalara oranla daha fazla kas inşa edebilmeleri değildir , en büyük avantajı rahatlığıdır .protein içeceğini kafaya dikmek ya da hatır hutur protein barını yemek, yemeği hazırlamak,pişirmek ve bitirdikten sonra temizlemekten daha rahattır .
ek besin ürünleri aynı zamanda işte ve ya dışarıda olan , çok yoğun temposu olan vücutçular için aşırı değerli olabilir .bu ürünler ayrıca yemeklere ekstra protein eklemek açısından ya da kandaki amino asid seviyesini sabit tutmaya çalışmak bakımından aşırı önemli olabilir .
müşteriler dikkatli olmalı çünkü her protein tozu ürünü eşit derecede etkiye sahip değildir . örnek olarak pazarda yer alan birkaç tane nadir yüksek kaliteli hazır ekbesinler(supplementler) dışındakiler yüksek miktarda kalitesiz protein kaynağı içerikliyken (proteinlerin bir kısmı üretim sürecinde denaturasyona uğruyor) diğerleri de tad verebilmek amacıyla yüksek oranda şeker içeriyor hala kalanlar varsa onlar da günümüzdeki düşük karbonhidrat yaşam tarzınıyüksek derecede hidrojene olmuş yağlarla(katı yağ) destekliyor .
birkaç çalışma gösteriyor ki katı yağlar vücudun önemli metabolik işlevlerini engelleyebiliyor . çalışmalar bu yağların güçsüzlüğe ve düşük enerji seviyelerine yol açtığını , canlının detoksifikasyonunu engellediğini , insülinin işlevinde , testosteronun üretiminde düşüşe neden olduğunu ve kalp hastalıklarını artırdığını ; atletler ve hedefi olan vücutçular için istenmeyen aşırı etkileri ortaya çıkardığını gösteriyor .
ek besin ürünlü protein kaynaklarının başka bir avantajı da diğer tüm protein kaynaklarına oranla daha hızlı sindirilebilecek şekilde üretilmeleri . hızlı sindirime ek olarak kaliteli protein tozlarının önemli bir yüzdesi , amino asid içeriklerinden ve laktoz ya da yağdan yoksun olmalarından dolayı tamamen sindiriliyor .
günümüzde tamamlayıcı(supplemental) proteinlerin çoğu işlemlerden geçirilirken ayrıca kısmi olarak hidrolize(parçalanma) ediliyor . bu nedenle vücutta emilmeden önce daha az sindirim sistemi sürecine ihtiyaç duyuyorlar .
proteinli ek beslenme ürünleri ayrıca diğer tüm gıda kaynaklarına oranla önemli avantajlar sunuyor . kaliteli protein içeren ek beslenme ürünleri kas bloklarına üretim için gerekli amino asidleri sağlamanın yanında diğer önemli ek beslenme ürünlerinde(supplementlerde) olduğu gibi ekstradan gereksiz , yağ içerikli kalorilerden uzak durmayı sağlıyor .günümüzde piyasada yer alan hazır gıda ürünlerinin bazıları ayrıca yağsızlığı artırılmış beslenme içeriği sunarken bu içeriğin mutfaktayken benzerini yakalamak zordur .

protein ekbeslenme ürünlerinin kaynaği/türleri

yumurta albumin proteini :
yumurta beyazları 25 yılın üzerinde vücut geliştirmeye başlarken beni ayakta tutuyordu . yumurta proteini(özellikle beyazı) vücut geliştiriciler bakımından en önemli protein olarak ele alınıyor çünkü esansiyel olmayanlara göre yüksek oranda esansiyel amino asidlere sahiptir .

yumurta proteini sık olarak yumurta sarısının fazla kolesterollü olması ve bu fazlalığın kan kolesterol seviyesine bir parça etki etmesi nedeniyle kötü eleştrilere maruz kalıyor . ancak yakın zamanda harvardlı araştırmacılar tarafından yapılan araştırmalar uygun miktarda(günde 1 taneye kadar , sarısı) yumurta tüketiminin sağlıklı bireylerde kalp hastalığı riskini artırmadığı ve içerdiği protein ,b12 ve d vitamini , riboflavin ve folik asit gibi besleyicileri içermesinden dolayı aslında daha sağlıklı olmayı sağladığını gösteriyor .
(not: diabeti olanlar ve kan kolesterol seviyesini kontrol etmekte güçlük çekenler yumurta sarısını yerken dikkatli olmalıdırlar ve sarının yerine yumurtanın beyazını tercih etmeliler .)
yumurtanın bir vücutçunun başlıca kaynağı olması zorunluluğuna rağmen , günümüzde birkaç sebepten ötürü sadece tek kaynak olmaması gerekir , örneğin :
1-bcaalarının esansiyel amino asidlere oranının günümüzdeki çoğu ek beslenme ürününün oranı kadar uygun olmaması (örnek olarak whey proteini yumurta proteinine oranla neredeyse 2 kat fazla leucine içeriyor.)
2-biyolojik değerinin sadece 91 olması(yumurta beyazını tüketirken bu değer 100 oluyor)
3-ek olarak çoğu insan şişkinlik ve gaz nedeniyle fazla miktarda yumurta proteini yemeye tahammül edemiyor .

tam(eksiksiz) süt proteini :
süt proteini kalsiyum,fosfor,sodyum,potasyum,vitamin a ,thiamine ,riboflavin ,nicotinic asid ve b12 vitamini gibi vejateryan gıdalarda eksik olan maddelerce zengindir .
tam süt proteiniözel ,yüksek moleküler ağırlıklı membran ayırma yöntemi yardımı ile kaymağı alınmış sütte bulunan konsantre kazein ve süt wheyinin izole edilmesiyle ; bunların bütün bir inek sütünde doğal olarak bulunan diğer bileşenlerden ayrılmalarıyla oluşur . işlenmeleri sürecinde ph değişimi olmadığı ya da aşırı ısıdan faydalanılmadığı sürece , kalan diğer protein kaynaklarında sınırlı olan , içerdiği biyolojik aktif proteinleri yüzdesinin çoğunu yitirmez .çalışmalar whey ve kazeinde bulunan biyolojik aktif proteinlerin dünya çapında oran olarak kardiyovasküler hastalıklarda payı olan iki önemli risk faktörünü azalttığını gösteriyor : hipertansiyon ve dyslipidemia .
ben süt proteininin büyük savunucularından biriyim çünkü whey ve kazeinin her ikisini birden içeriyor . süt proteininin kazein ve whey proteininin mükemmel bir karışımı olmasından ötürü her iki proteinin de getirisini en iyi şekilde sağlar , mükemmel sonuç getirirler .

bu bileşim(kazein ve whey bileşimi) önemli biyoaktif protein oranına sahip olması yanında ek olarak protein sentezini hızlandıran(whey'den kaynaklanıyor) ve katabolik faaliyeti minimize eden(kazeinden kaynaklanıyor), hızlı ve zamana yayılmış protein aktivitesine sahiptir .

soya proteini :
soya proteini hem doymuş yağının düşüklüğü hem de diğer sağlıklı bileşenleri nedeniyle yüksek kaliteli bir proteindir .
kas inşasına gelince soya proteininin vücutçular için faydalar sağlayacağını sanmıyorum . örnek olarak kazeinde olduğu gibi onu hızlı protein yapacak şekilde midede iyi bir kesmik oluşturmuyor .
aynı zamanda amino asid profili süt proteinleri ile karşılaştırıldığında düşük kalmakta ve büyümeyi ilerletecek kadar yeterince olumlu katkısı olmamakta . soya tek başına vücutçulara az bir fayda sunmakta ama içerdiği zengin protein spektruma ilave olarak belki birkaç önemli fayda sağlayabilir .

izole soya proteini :
soyayı izole etmek , soyanın biyolojik değerini artırabilir .araştırmalarda izole soya proteininin tiroid hormonu üretimini artırdığı ve bu yolla kilo kaybını destekleyecek biçimde metabolik hızı artırdığı gösterilmiştir .
ancak izolasyon sürecinde yüksek-kaliteli proteinlerde , izoflavonlarda , esansiyel yağ asidlerinde ,lif, lesitin ve diğer faydalı besleyicilerde azalma meydana getirebilmekte . bu durumda yine bu kaynağı diğerlerinden daha az cazibeli yapan şey bir vücutçunun kas gelişimini sağlaması için temel bir kaynak olarak ele alınabilir mi ?

kalsiyum kazeinat (kazein) :
kazein , whey gibi sütten izole edilen bir proteindir . kazeinin bileşenlerinden biri olan k-kazein ya da kappa-kazein , kazein miselini(misel:kolloit iyonlarda,molekül yığılması nedeniyle oluşan ve tek başına koloidin bütün özelliğini taşıdığı kabul edilen bölüm) dengede tutar .kazein katyonlarla başlıca da kalsiyum katyonları ile bağlıdır . kazein miselleri genişçe bir kalsiyum-kazeinat-fosfat kompleksidir .
kazein proteinin %92sini oluşturmaktadır ve hepinizin ortak kilo aldırıcılarında(weight-gainers) o yoğun tadı vermek için bulunur .kalsiyum kazeinat, sodyum kazeinat ve miselli kazeinatı kapsayacak şekilde değişik biçimlerde görülür .
kazeinden sentezlenen proteinin en önemli faydalarından biri wheyden(whey daha kolayca alternatif enerji kaynağı olarak kullanılabiliyor ) oluşacak protein sentezine oranla kas inşası için daha direkt kullanılmasıdır .
proteini enerji olarak kullanma şansı azaldıkça daha çok karbonhidrattan enerji manasında faydalanırsınız . ne kadar çok karbonhidrattan enerji manasında faydalanırsanız , o kadar az karbonhidrat yağ olarak depolanır . bu nedenle kazein daha hızlı yağlanmanızı engelleyebilir... en iyi şekilde yağsız kas kütlesini sağlamaya çalışanlar için kazeinin tercih sebebi olabilmesi için bir seçenek .
kazein aynı zamanda glutamin temelli yüksek oranda doğal peptid (peptid formu sindirim sisteminde yer alan peptid taşıyıcı sistemler nedeniyle daha iyi emiliyor) bulundurmakta .glutamin peptidleri biyolojik olarak uygun (bioavailable) bulunan glutaminler arasında en uygunları olarak tanınırlar ve l-glutamiminin serbest bulunanına oranla , eş miktarlarda yaklaşık iki katı kadar daha fazla oranda emildikleri hesaplanmıştır .
glutamin iskelet kaslarında bulunan serbest amino asidlerin %60sını oluşturan şarta bağlı esansiyel amino asid (yarı esansiyel olarak geçiyor bir çok yerde) türüdür .atletizm çevresi tarafından başlıca büyüme hormonuna,testosterona,hücre hacmine,bağışıklığa ve kastaki protein sentezine olan olumlu etkisi ile tanınıyor .
kazein aynı zamanda ace (angiotensin-converting enyzme türkçesi anjiyotensin-çevirici enzim) engelleyicisi kazokinin olarak adlandırılan peptidleri ihtiva etmektedir . kazein ucuz değildir , konsantre whey proteinlere oranla daha pahalıdır besleyicilik açısından bakacak olursak , kazeinatın hiçbir dezavantajı yoktur ve yüksek kalitede bir protein kaynağıdır .
kazeinin başka bir faydası da zamandan bağımsız olarak kan dolaşımına düşük miktarda muntazam bir şekilde( düşük glisemik endeksli karbonhidratlarda olduğu gibi) amino asid salınımını düzenlemesi . bunu amino asidlerin iletim sürelerini yavaşlatmak amacıyla bağırsağın içinde bir jel oluşturarak gerçekleştirir . bu protein yıkımını önemli miktarda azaltır .
bu nedenle kazein tüketimi anti-katabolik protein olarak adlandırılan whey proteine oranla vücutta daha uzun süre protein dengesini sağlayacak şekilde plazma amino asid seviyelerini zamana yayılı tutar ve bu seviyeleri daha uzun süre iyi tutar .
katabolizmayı önlemek kas gelişimi için uygun ortam yaratabilir . kazeinin yavaşzamanlanmış salınım etkisi vücut içinde katabolik protein yıkımını engeller , yatmadan önce son öğün olarak almak ya da kahvaltıda gün boyunca amino asidlerin dengeli dalgalanmasını sağlamak amacıyla gündüz kahvaltıda almak ideal bir seçim olacaktır .

whey proteini :
whey proteini peynir ürünlerinin bir yan ürünü olan süt proteinidir. 25 yıl öncesine kadar sütçülük endüstrisinde atık bir ürün olarak ele alınıyordu .
sütten peynir ya da kazein elde edersiniz ve de üretim sürecinde yan ürün olarak elde edilen wheydir . whey en yüksek biyolojik değerlikli proteinleri ihtiva eder , 100 gramının 21inde , alımda biyolojik olarak aktif kas inşa edicici whey proteini sağlar ve mükemmel protein kaynağıdır çünkü yüksek oranda leucine,isoleucineve valin gibi kas inşa sürecinde önemli rol oynayan bcaaları bulundurduğundan , kas inşa sürecinde aktif rol oynar . işin doğrusu whey herhangi bir protein kaynağına göre en yüksek %25 oranında bcaa içermektedir .
whey proteini kısa zincirleri nedeniyle mideye geldikten sonra yaklaşık olarak 20 dakika içinde emiliminin gerçekleşmesi mümkün olduğundan çabuk etki edenbir protein olarak göz önüne alınır . bu kazeinle ya da yiyecekler ile karşılaştırıldığında şaşırtıcı derecede kısa bir süredir . bu onu antrenman sonrası düzelme(recovery) için ek besin(supplement) olması bakımından mükemmel bir seçim yapan özelliğidir .
whey proteini aynı zamanda tüketildiklerinde fazla ortada olmayan sağladığı birkaç faydası bulunmakta.çalışmalar aynı zamanda whey proteininde bulunan biyolojik aktif (bioactive) dörtlü peptidlerin(quadrapeptides) kardiyovasküler hastalık riskini azalttığını ve bunu şu işlevleri sayesinde gösteriyor :

1-ace (angiotensin-converting enyzme , anjiyotensin-çevirici enzim) inhibe edici(laktokinin v.b.) etkinliği
2-opioid benzerlerinin (ağrı kesici) etkinliği
3-antitrombotik etkinliği
4-kolesterol-düşürme etkinliği
5-antioksidant etkinliği

iki şeyden bahsetmeye değer, whey proteini doğal glutamin ve arjinin içeriği bakımından düşük olmakla birlikte diğer yavaş emilen kazein türü proteinlere oranla daha az doyurucudur.

kazein whey protein karişimi :

whey ve kazein proteinlerinin her ikisi de faydalı sonuçlar sunuyor .ikisi değişik hızlarda emiliyor ve değişik metabolik cevaplar veriyorlar . gerçekte biri diğerinin tamamlayıcısıdır ve maksimum faydayı sağlamak için bu ikisi birlikte tüketilmelidir .

izole süt proteini kazein ve whey proteini karışımına örnek olarak verilebilir .kazein whey proteini karışımları çok faydalıdır çünkü kazein , proteinin kana salınımını uzun süreli tutup sonuçta süreyi uzatarak , whey proteininin sindirimini yavaşlatır .

ek olarak hızlı ve yavaş etki eden proteinlerin birleşimi gelişimi maksimuma çıkarmak için oldukça işe yarıyor çünkü karışımlar whey proteinin tüm yararlı etkilerini ortaya koyduğu gibi kazeinin de tüm yararlı etkilerini ortaya koyuyor .

kaynaklar ;

e. ı. abanoz, sporcu beslenmesi sunum, itü 2011

Anderson, et al., "The Use of Esters of N-Hydroxysuccinimide in Peptide Synthesis," Journal of American Chemical Society, 86:1839-1842 (1964).2Anderson, et al., The Use of Esters of N Hydroxysuccinimide in Peptide Synthesis, Journal of American Chemical Society , 86:1839 1842 (1964).3Asada, et al., "Stability of Acyl Derivatives of Insulin in the Small Intestine: Relative Importance of Insulin Association Characteristics in Aqueous Solution," Pharmaceutical Research, 11(8):1115-1120 (1994).4Asada, et al., Stability of Acyl Derivatives of Insulin in the Small Intestine: Relative Importance of Insulin Association Characteristics in Aqueous Solution, Pharmaceutical Research , 11(8):1115 1120 (1994).5Geiger, "Chemie des Insulins," Sonderdruck 100:111-129, (1976) (Translation Attached).6Geiger, Chemie des Insulins, Sonderdruck 100:111 129, (1976) (Translation Attached).7Geiger, et al, "Biological Activity of Insulin Analogues Substituted at the Amino Group of B1-Phenylalanine", from Proceedings of the Second International Insulin Symposium, Aachen, Germany, Sep. 4-7, pp. 409-415, (1979).8Geiger, et al, Biological Activity of Insulin Analogues Substituted at the Amino Group of B1 Phenylalanine , from Proceedings of the Second International Insulin Symposium , Aachen, Germany, Sep. 4 7, pp. 409 415, (1979).9Geiger, et al., "Contribution of Peptide Chemistry to our Knowledge of Insulin and Diabetes," from Proceedings of the Symposium on Proinsulin, Insulin and C-Peptide, Tokushima, Jul. 12-14, pp. 62-72 (1978).10Geiger, et al., Contribution of Peptide Chemistry to our Knowledge of Insulin and Diabetes, from Proceedings of the Symposium on Proinsulin, Insulin and C Peptide , Tokushima, Jul. 12 14, pp. 62 72 (1978).11Harris, E. L. V. and Angal, S. Protein Purification Methods: a Practical Approach. Oxford: Oxford University Press. 1989, pp. 152 160.12Harris, E. L. V. and Angal, S. Protein Purification Methods: a Practical Approach. Oxford: Oxford University Press. 1989, pp. 152-160.